Lefke’de Kıbrıs Maden Şirketi (CMC) tarafından 1974’e kadar faaliyet gösteren ve 1974’ten bu yana atıl halde bulunan maden bölgesi yaklaşık elli yıldır hem çevre hem toplum sağlığı açısından büyük bir sorun olarak varlığını sürdürürken, bunun önüne geçebilmek için gereken adımlar bir türlü atılmıyor.
Bölgedeki maden atıklarında bulunan başta siyanür olmak üzere birçok kimyasal madde, yeraltı sularını ve toprağı kirletirken, bölge halkı için de zehir saçıyor.
Bu atıkların ortadan kaldırılması ve geçirimsiz tabakanın izole edilmesi için çevreciler tarafından uzun yıllardır çağrı yapılmasına rağmen, bu sorunun önüne geçmek gereken girişimlerde bulunulmuş değil.
YEŞİL KIBRIS’a konuşan Yeşil Barış Hareketi Genel Sekreteri Doğan Sahir, bölgedeki maden atıklarının bünyesinde bulundurduğu kimyasal maddeler nedeniyle hem çevreye hem de toplum sağlığına tehdit teşkil ettiğini belirterek, maden işletimi sırasında görev yapan birçok çalışanın kanser hastalığına yakalanarak hayatını kaybettiğini vurguladı.
Sahir, bu atıkların toplanarak gemilerle ilgili ülkelere gönderebileceğini dile getirerek, hem yer altı sularını, hem toprağı kirletmesi sonucu gerek ekolojik dengeye, gerekse de insan sağlığına zarar verdiğine dikkat çekti.
“Ciddi tehdit oluşturan atıkların kaldırılması için hiçbir adım atılmadı”
Doğan Sahir, Lefke’de Kıbrıs Maden Şirketi’nin (Cyprus Mines Corporation/ CMC) bulunduğu bölgenin geçmişten bu yana madenleriyle zengin olduğunu belirterek, bu bölgede antik çağlardan itibaren madencilik yapıldığını kaydetti.
Sahir, bölgede dönemin şartlarına göre birçok maden üretildiğini dile getirerek, söz konusu alanda en son CMC isimli bir şirketin maden işlettiğini anımsattı.
Maden işletmesi sırasında ihtiyaç duyulan bölümün alındığını, kalanların ise bir yere yığıldığını ifade eden Sahir, burada geçmiş dönemlerden kalma bir sürü “maden atığı” denilen yığınların bulunduğuna dikkat çekti.
Sahir, bu atıkların tehlike arz etmesi nedeniyle özel havuzların yapılması gerektiğine işaret ederek, bu havuzların yapıldığını ancak daha sonra zaman aşımına uğrayarak görevlerini yapamaz duruma geldiğini bildirdi.
Maden atıkların bulunduğu havuzlar ve vadiler olduğunu söyleyen Sahir, bunların yağmur yoluyla sızdırma yaparak yer altına geçip denize kadar ulaşmakta olduğunu vurguladı.
Sahir, maden işletmesi sırasında kullanılan ayrıştırıcı maddelerin de söz konusu olduğunu anlatarak, bunların içerisinde siyanürün de yer aldığını açıkladı.
Bu çeşitli kimyasalların şu an söz konusu atıkların içerisinde bulunmakta olduğu üzerinde duran Sahir, “Hiçbir şey olmasa bile bakır maddelerinin ağırlıkta olduğu bazı noktalar var ki bakır sülfat veya göz taşı dediğimiz çok tehlikeli bir madde vardır. Bu kendi halinde zaten zehirdir. Bu madde suya karışarak suyu kirletmektedir. Bu aynı zamanda toprağa karışarak toprağı da kirletebilir. Sızıp etrafa dağılması halinde çok ciddi tehditler oluşturma ihtimali var” şeklinde konuştu.
Sahir, bu atıkların toparlanıp alttaki geçit tabakalarının gözden geçirilmesi ve bu sızıntının durdurulması gerektiği yönünde yıllardır çağrıda bulunduklarını hatırlatarak, bölgede başka girişimlerde bulunulduğunu, alakasız işler kurulmaya çalışıldığını ancak bu atıklardan kurtulma beklentisinin bir türlü hayata geçirilemediğinin altını çizdi.
CMC’nin 1974’ten önce teknolojik aletlerle madeni çalıştırdığını ve bir kısım gelir elde ettiğini belirten Sahir, ancak bunun 1974’ten sonra durağan bir faaliyete dönüştüğünü kaydetti.
Sahir, yeni sistem cihazların ise hurda olarak satıldığını dile getirerek, şu anda bu sistemin de bulunmadığını, bu sistemin yeniden kurulmasının ne kadar ekonomik olacağının ise soru işareti olduğunu ifade etti.
Bölgedeki atıklara temizleyecek olan bu alet sayesinde geçmiş dönemlerde 50 Milyon TL civarında bir gelir elde edildiği yönünde ifadelerin bulunduğunu hatırlatan Sahir, bu teknolojiyle alandaki atıkların daha zararsız hale getirilmesi ve bundan gelir elde edilmesi planlanırken bunun yarım kaldığını anlattı.
Sahir, bu teknolojik sistemin yeniden kurulmasının birçok uzmana göre ekonomik bir girişim olmadığına işaret ederek, ayrıca bu sistemi kurmanın başka tehditleri de beraberinde getirebileceğini vurguladı.
Sahir, “Bu sistemi kurduk diyerek yeni maden açma ihtimalleri var ki bu da yeni tehditler demektir. Hele ki denetimin de olmadığı ülkemizde… Bunların nasıl ulu ortaya atılacağını bilemiyoruz, güvenemiyoruz” dedi.
“İnsanların bu kirli alanlardan izole edilmesi gerekir”
Bölgedeki sorunun çözümü noktasında bu kirli alanların insanların faaliyet alanlarından izole edilmesi gerektiğine dikkat çeken Sahir, öte yandan maden bölgesinin yakınındaki barajın konumunun da yanlış olduğunu, normal şartlarda bu barajın daha yukarılarda olması gerekirken maden damarlarının yakınında yapıldığı üzerinde durdu.
Sahir, bu suyu kullananların ne yaptığının da bilinmesi gerektiği değerlendirmesinde bulunarak, kullanılan suyun analizlerinin yapılıp üretime ne kadar yansıdığının kayıt altına alınıp sürekli olarak denetim altında olması gerektiğinin altını çizdi.
Bu atıkların ortadan kaldırılması için talepte bulunan firmaların bulunduğunu söyleyen Sahir, atıkların gemiye doldurulup ilgili ülkelere gönderilmesi yönteminin uygulanabileceğini söyledi.
Atıklar hem çevre hem sağlık sorunlarına yol açabilir
Sahir, maden atıklarının ekolojik sisteme verdiği zararlar hakkında da konuşarak, öncelikle yer altı sularını kirlettiğini açıkladı.
Atıklar nedeniyle bölgede kanser riskinin çok yüksek olduğunu belirten Sahir, maden işletmesinde çalışan kişilerinin büyük bir kısmının kanser hastalığından hayatını kaybettiğine dikkat çekti.
Sahir, bu durumun da bölgedeki faaliyetin insanlara da zarar verebildiğinin bir göstergesi olduğunu dile getirerek, atıklardaki kimyasalların sızdığı suların kullanıldığı tarımsal faaliyetlerden beslenenlerin de sağlık sorunları yaşayabilme ihtimalinin söz konusu olabileceğini ifade etti.
Kaynak: Yeşil Kıbrıs